4 Ekim 2010 Pazartesi

Aya İrini'den John Surman geçti!...

Yaşı biraz geçkince olup da ECM mühürlü albümler vasıtasıyla cazın kuzeyli rüzgarları ile hemhal olmuşlar için, "İsrafiloğulları'ndan Sur üfleyicisi John Efendi"dir adı. Bu topraklardaki sevenlerinin "Şehr-i Mahsusa" diyerek kendinden kıldığı Private City'deki romantiğin portresinden sihirbazın şarkısına bütün parçalarda, kâh bariton saksafonun genizden gelen kasveti, kâh bas klarinetin oynak hüznü ile çok yürek burkmuştur, bütün dünyada olduğu gibi, bu şehirde de.

İşte Akbank Caz Festivali'nin 20. yılında, bir kez daha İstanbul'a gelen John Surman'ı dinlemek için, bazılarımız bu nostaljik duygularla koştu Aya İrini'ye. Diğer taraftan takipçileri, John Surman'ın son on yıldır yaylı çalgılar için bestelediği eserlerle oda müziğini kendi damgasını taşıyan cazla başarılı bir şekilde harmanladığını, o gece birlikte çalacağı basçı Chris Laurence ve yaylılar dörtlüsü The Trans4mation'la bu yöndeki ilk albümünü 1999'da çıkardığını, muhtemelen biliyorlardı.

John Surman altmışlı yaşlarını göstermeyen bir dinamizm ve ışıltılı bir gülümsemeyle karşıladı dinleyicilerini. Aya İrini'nin mistik atmosferi onun kadar grubun diğer üyelerini de etkilemişti. Surman, konser mekânını gördüklerinde nasıl büyülendiklerini anlattı, icralarını ve doğaçlamalarını bu etki altında yapmaktan duyduğu memnuniyeti belirtti. O gece, on yılı aşkın süredir birlikte konserler ve albümler yapan ekibin uyumu ve Surman ile Luarence'in bazen ayrı bazen birlikte kaptırdıkları küçük doğaçlamaları eşliğinde, ağırlıklı olarak birlikte çıkardıkları son albümleri 2007 tarihli The Spaces in Between'den; Wayfarers All, Mimosa, Winter Wish, Hubbub, The Spaces Between gibi Surman bestelerini seslendirdiler. 1999 tarihli ilk albümleri Coruscating'den Stone Flower da repertuvardakiler arasındaydı. Bu parçayı Surman, Duke Ellington orkestrasının üyelerinden olan ve bariton saksafonun öncülerinden kabul edilen üstad Harry Corney'e ithaf etti.

John SurmanKonserde The Trans4mation'ın genç üyeleri (çok eğlendiklerini belli ettikleri son parçaya kadar) ciddi ve disiplinli bir klasik performans ortaya koyarken, uzun yıllardır birlikte müzik yapan Chris Laurence ve John Surman'ın yaramaz atışmalaryla süslenen "jazzy" müdahaleleri mükemmel bir kontrast ve uyum yarattı. Bazı parçalarda çok hafif bir Michael Nyman esintisi hisseden olduysa, bu büyük ihtimalle onunla da çalışmış olan Laurence'den geliyordu. Konserin ortalarında John Surman'ın The Trans4mation'ın şefi Rita Manning'e ithafen bestelediğini açıkladığı ve genç kemancı tarafından büyük bir dikkat ve incelikle seslendirilen parça ise, Manning dahil hiç birimiz için kolay sayılmazdı.

Albümden çaldıkları ve salonu hareketlendiren Mimosa'nın doğu ezgileri taşımasının sebebi, İstanbullu dinleyiciler için tanıdıktı. Bu parça Surman tarafından, 2005 yılında Dave Holland'la birlikte Thimar albümünü yaptıkları ud sanatçısı Anouar Brahem için bestelenmişti. Hatırlayacağınız gibi Brahem'i bir ay kadar önce Ramazan'da Caz kapsamında Aya İrini'yle aynı avluya çıkan Arkeoloji Müzesi bahçesinde dinlemiştik. Bir başka yakınlığı da John Surman anlattı: 1964 yılında öğrenci iken yaptığı ilk yurtdışı seyahatinde geldiği İstanbul'dan esinlenerek bir parça bestelemişti; Surman, bu neşeli parçanın ismini "Leylek Geldi!" olarak Türkçe anons etti.

Konserin sonunda çok da nazlanmadan bir bis daha yaptılar, coşkulu alkışlara içtenlikle karşılık verdiler ve geldikleri gibi gülümseyerek ayrıldılar.

Aya İrini'nin çıkışında ayrı düşmüş dostlar biraraya geldi, bir kedi dağılan kalabalığa bakıp kuyruğunu yaladı, dolunay bulutlardan sıyrılıp sarayın avlusunu aydınlattı, kafadarlar halâ birlikte konsere geliyor olmaktan memnun, uzaklaştılar; böylece İstanbul'un caz tarihine tekrarı olmayacak bir sayfa daha eklendi.

İstanbul'un caz tarihi demişken, John Surman'ın birlikte çaldığı ünlü müzisyenlerden birini, Weather Report'tan da tanıdığımız Miroslav Vitous'u birkaç gün sonra yine Akbank 20. Caz Festivali kapsamında dinleyebileceğimizi hatırlatalım.